06 Aralık 2014 01:00

Netanyahu ile ne farkınız var?

Netanyahu ile ne farkınız var?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hafta başında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açılış konuşmasıyla başlayan Milli Eğitim Şûrası, Memur-Sen’e  bağlı Eğitim-Bir-Sen’in girişimleriyle bir “dini eğitim şûrası”na dönüştü.

İlkokullardan başlayarak, okullarda uygulanması için Eğitim-Bir-Sen’in Şûra gündemine dayatıp, genel kurulda tartışılması için girişimler yaptığı maddeler şunlar:
* Kız ve erkek okullarının ayrılması (Komisyonda kabul görmedi)
* Yemek duasının zorunlu tutulması
* Peygamber hayatı, Kur’an-ı Kerim derslerinin verilmesi, Allah sevgisi, peygamber sevgisi, cennet ve cehennem konularının işleneceği değerler eğitimi dersinin verilmesi
* Hafızlık eğitimi için ortaokullarda eğitime iki sene ara verilmesi
* Özel imam hatip okullarının açılması,

Eğitim-Bir-Sen bu gibi önerilerle Milli Eğitim Şûrası’nın gündemini bloke etti.

Eğitim-Bir-Sen’in, karma eğitime son verilmesi talebi komisyon tarafından reddedilse de usul erkan tanımaz bir biçimde en gerici talepleri gündeme getiren bu sendikanın Hükümet ve AKP ile koordinasyon içinde hareket ettiği dikkate alındığında bu önerileri komisyon reddetse ya da Şûra Genel Kurulu da reddetse bile bir biçimde uygulamaya geçmek için girişimlerin süreceğini söylemek yanlış olmaz.

Dahası Hükümet, eğitimi dinileştirmekten (Sünni dini referanslar) başlayan girişimlerin yanı sıra toplum hayatının bütününü dini referanslara göre yeniden biçimlendirme hamlelerini sürdürmektedir. Ama öte yandan AİHM’in, Türkiye’de cemevlerini ibadethane olarak gören ve hükümet tarafından cemevlerine  “ayrımcılık” yapıldığına dair kararı ile Yargıtayın cemevi yaptırmak için kurulan derneğin kapatılamayacağı yönündeki kararı gibi, Hükümeti kuşatan gelişmeler de yaşanmaktadır.

Kısacası AKP Hükümeti, Türkiye’yi “Sünni-İslam devleti” olarak inşa etmek için çok hızlı adımlar atmaktadır.

Bir yandan “AB’ye girme kararlılığımız devam etmektedir” propagandası yapan AKP Hükümeti öte yandan Sünni–İslam bir toplum ve devlet için hamlelerini art arda sıralamaktadır.

Genel seçime doğru giderken seçenekleri de azalan Erdoğan'ın, mezhepçilik üstünden Alevileri bölme ve Sünni çoğunluğu yedekleyecek hamleleri yoğunlaştıracağı apaçıktır.

Bölgedeki gelişmeler de bu gidişatı kışkırtan mahiyettedir.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu kabinesi tarafından, on gün önce “yeni vatandaşlık yasa tasarısı” görüşülerek, onaylandı.

Netanyahu, “İsrail Devleti, Yahudilerin ulus devletidir. Sadece Yahudilerin bayrak, milli marş, her Yahudi için İsrail’e göç etme hakkı ve diğer semboller gibi ulusal hakları vardır” şeklinde yeni yasayı tanımladı.

Söz konusu yasa tasarısı bütün dünyada, “İsrail devletinin yalnızca Yahudilere ait olduğu, Arap vatandaşların Yahudilerle eşit olmadığı ve onların ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü” fikrini teyit ettiği gerekçesiyle şiddetle eleştiriliyor.

Yandaş basın da Netanyahu’nun bu girişimini “İsrail siyonizminin açığa çıkması” olarak niteleyip Yahudi ırkçılığı yapmakla suçluyor.

Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu da yakında Hamas gibi İsrail’in bu girişimini, “Dini bir savaşın habercisi” diye suçlayacaktır. Ama yukarıda Mili Eğitim Şûrası örneğinde gördüğümüz gibi eğitimi ve toplumsal yapıyı dini referanslara göre yeniden biçimlendirmek ve devleti Sünni İslam bir devlet olarak yeniden inşa etme girişimleriyle Netanyahu ile aynı yolu yürümektedirler.

Ha Yahudi İsrail Devleti ha Türkiye Sünni İslam Devleti?

Bölgede ve ülkelerde çelişkilerin şiddetlenmesi gerici yönetimleri ve odakları daha radikal bir çizgiye kaydırmaktadır. Bu da bölgedeki gerilimleri artırmaktadır. Nitekim Türkiye, İslamcı bir devlete dönüşürken İsrail’in açıkça Yahudi İsrail Devleti olarak ilan edilmesi hem Türkiye–İsrail hem Arap-İsrail çelişkisini sertleştirecektir. Bu da Türkiye-İsrail çatışmasını daha gürültülü hale getirecektir. Bu gürültüyü AKP Hükümetinin asıl olarak da içeride “Dinileşmeye hız vermenin örtüsü” yapacağından şüphe duymak için hiçbir neden yok.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa